bugün

entry'ler (3293)

mustafa kemal atatürk

Atatürk ittihatçı değil miydi?
Bütün genç subaylar gibi Atatürk de ittihatçı idi. Ama ittihat’dan çok erken bir zamanda soğumuş, bu ideolojiyi bırakmış ve dahası bir süre sonra buna cephe dahi almıştır. (s.98)

-Atatürk diktatör müydü?
Kendisi şartlar dolayısıyla diktatördür. Ama teorisinde diktatörlük yoktur. Nitekim iki kere çok partili düzene geçmeyi denedi. Tabii bu partiler kendisinin istediği partilerdi. (s.98)

Atatürk’ün bu çok partili düzene geçiş için yaptığı denemelerle ilgili çeşitli teoriler var. Mesela bunu ülkede kimler kendisinin yanında, kimler ona karşı bunu görmek ve karşı olanlara karşı tedbir almak için yaptığını söyleyenler var. Çok yuvarlak bir yaklaşım bu. Yani “Kim yanımda kim değil, açığa çıksın da göreyim” gibi çocuk oyuncağı işler değil bunlar…Bu söylemler kahvehane tabirleridir demek amiyane olmaz. Eğer iddia edilen şekilde olsaydı onu anlamak için şüphesiz başka yöntemler vardır. (s.99)

…Eğer hala (Avrupa’da faşist diktaların olduğu bir dönemde) çok parti gibi bir hayalden, söylemden, idealden söz ediliyorsa, bunun sebebi Atatürk’ün kafasında gençliğinde öyle öğrendiği bir Avrupa’nın varlığının olmasıdır. Kendisinin idealinden vazgeçmemiş olması açısından bu son derece önemli bir husustur. (s.102)

-Atatürk olmasaydı da Türkiye bir şekilde kurtulur muydu?
Yavaş yavaş kendince kurtulurdu belki ama izmir bizim olmazdı. Oraya gelir, yerleşirlerdi…Buraya nüfus sürekli geliyordu, zamanla bu daha da hızlandı. Çünkü izmir hinterlandı adalarda sürünen insanlar için çok bereketli, cennet gibi bir yerdi ve nüfusu muhakkak artardı. Türkiye de yine acayip bir ülke olarak ortaya çıkardı. Yani Türk milleti ortadan kalkacak değildi. “Demokrasi gelirdi” diyenler de var. Demokrasi ithal gelmez…O ihtiyacı hissedip demokrasiyi kendin tesis etmelisin. (s.109)

-Milli mücadeleden sonra Kazım Karabekir Cumhurbaşkanı olsaydı ne olurdu?
Kazım Paşa’yı az sayıdaki insan dışında kimse reis seçmez. Kazım Karabekir çok yetenekli bilgili bir kurmay olmakla birlikte çok dürüst, inanmış birisi; keza ismet Paşa da öyle. Yaşam biçimi olarak ikisi de muhafazakardır…Kazım Karabekir tutucu bir adamdır. Mesela izmir iktisat Kongresi’nde Latin harflerini reddeder… Peki ne olurdu? Belki hilafeti kaldırmakta gecikirlerdi. (s.110)

Atatürk için “Çok kan döktü” diyenler de var?
Saymışlar mı?...istiklal Mahkemeleri’nde yargılananlar bütün Osmanlı devrindekilerden fazlaymış. Bu sayı hangi kaynaktan, nereden sayılıp nasıl mukayese ediliyor? Elbette Türk inkılâbı’nın seçimle ve yumuşak yastıklar üzerinde taşınarak meydana gelmediği belli. Uzun bir harbin, direnişin sonunda gerçekleşen bir inkılâp olduğu aşikardır. Fakat şurası da bir gerçek ki ne Fransız ihtilali ne de Rus ihtilali ile de mukayese edilemez. Belirgin bir yerden sonra da bu bir denge meselesidir. Bir rejim yerleşeceği zaman artık cezalandırmalar da durdurulmalıdır. (s.111)

-Atatürk’ün dine bakışı nasıldı?
iç dünyasını hiç merak etmiyorum. Zaten kimse de ne kadar dindar, ne kadar değil bilemez. Yalnız şunu belirtmek gerek, Atatürk uçuk biri değildi. Dine karşı olacak, pozitivizm uygulayacak, bunlar gülünç şeyler…Tutun ki daha muhafazakar biri olsun. Zannediyor musunuz ki her yerde tekkeleri besleyecek, her gün bir yerde cami yaptıracak? O karakterde birinden bu beklenemez. Çünkü realist düşünüyor, kendisinde hayalci bir lider tipi yok. (s.112)
istiklal Harbi yıllarında yanında hep ulemadan insanlar var? istiklal Harbi’nden sonra da yanında din adamları var. Onların bazılarını biz uzaktan tanıdık. Çok orijinal, dindar, bilgili hem de çok bilgili yani künhüne inerek bilen insanlardı… Ama Atatürk her zaman din bilginleriyle oturup mesele tartışacak birisi değil. O bakımdan bu cevaplandırılması oldukça güç bir soru. (s.112)

SON OLARAK;
-Bu konuyu (Cumhuriyet ve imparatorluğun alakasını) son padişahın kızı ve halifenin gelini Sabiha Sultan’ın bir deyişiyle bitirelim. Kendisi Saltanat ve Cumhuriyetin alakası için; “O Türklerin imparatorluğuydu, bu da Türklerin cumhuriyetidir.” demişti. (s.96)
Kaynak; Yakın Tarihin Gerçekleri, ilber Ortaylı

nükleer enerji

bu enerji nedir, ne değildir aşağıdaki açıklayıcı yazıyla size öğretecektir. tabii üşenmeyip okursanız.

Nükleer santral, bir veya daha fazla sayıda nükleer reaktörün yakıt olarak radyoaktif maddeleri kullanarak elektrik enerjisinin üretildiği tesistir. Radyoaktif maddeler kullanılmasından dolayı diğer santrallerden farklı ve daha sıkı güvenlik önlemlerini, teknolojileri içerisinde barındırır.

Nüklleer enerji için inşa edilen, nükleer reaktörün içinde olanlara bakalım önce. Yani enerjinin kalbine yolculuk, bizi daha bilinçlendirecektir.

Enerjinin kalbinde, uranyum vardır. Uranyumun içinde bulunan nötronlara, dısarıdan nötron verilir. Nötron + ya da - olmadığından, protonun artısından ve elektronun eksisinden etkilenmeyip, merkeze cok rahat ilerler. Hiçbirsey onu durduramaz ve gider merkeze çarpar.

Merkeze çarptığı zaman, 1 nötron, 2,2 nötronu dışarı saçılmaya zorlar. Böylelikle nötronlar, zincirleme reaksiyona başlar. Bütün nötronlar birbirine sürtünür, hareket eder ve ortaya çok büyük bir ısı çıkar. Bu ısı ve hareketlilik kontrol edilebilirse ve üzerinden su geçirilir ise bu su, çok yüksek derecelere ulaşır. Nükleer reaktörün kalbinde olanlar bundan ibarettir.Bunun kimyadaki adı, zenginleştirilmiş uranyumdur, ısıyı gerçekleştirende budur.

Elde edilen bu buhar daha sonra elektrik jeneratörüne bağlı olan buhar türbinine verilir. Su buharı, türbin mili üzerinde bulunan türbin kanatları üzerinden geçerken daha önceden almış olduğu ısıl enerjiyi kullanarak, türbin milini döndürür. Bu mekanik dönme hareketi sonucunda alternatörlerde elektrik elde edilir. Jeneratörde oluşan elektrik ise iletim hatları denilen iletken teller ile kullanılacağı yere gönderilir. Türbinden çıkan, ısıl enerjisi yani sahip olduğu basınç ve sıcaklığı düşmüş olan buhar, tekrar kullanılmak üzere yoğuşturucuda (kondenser) yoğuşturulup su haline dönüştürüldükten sonra, tekrar reaktörün kalbine gönderilir. Yoğuşturucu da su buharının faz değişimini yapabilmek için çevrede bulunan deniz, göl gibi su kaynaklarını soğutucu olarak kullanır.
Uranyum, sadece su ısıtmaz, aynı zamanda radyasyonda üretir. Bunun için reaktör, cok kalın beton ve çelik ile örtülür.

1986-1994 yılları arası, Çernobil nükleer felaketinden sonra yayılan radyasyon ve radyoaktif maddelerin kanser ve çesitli hastalıklar yapması sonucunda toplam 985.000 kişi hayatını kaybetti.

2011 yılında, Japonya`nın yaşadığı tsunami sonrası, nükleer enerji santralleri yapım ve inşasında, çok daha yüksek teknoloji kullanılmaktadır, gelişmiş ülkeler tarafından. Güvenlik tedbirleri alındığında, aslında karşı olunacak bir enerji değildir. Fakat bizden çok daha fazla, teknolojik açıdan, gelişmiş ülkelerde bile böyle felaketler yaşanıyor ise bir kez daha oturup düşünmek gerekli, bu santralleri kurmadan önce.

Alternatif enerji kaynakları, Güneş ve Rüzgar enerjisidir. Ülkemizde bol olan iki enerji kaynağı. Ağir sanayii, enerji ihtiyacını karşılayacak şekilde, en kısa zamanda bu zararsız, doğanın bize sunduğu enerji kaynaklarından, yararlanmamız ve yaymamız gereklidir.
Kaynak : http://www.nabu.de http://www.wikipedia.org

my stealthy freedom

iranlı kadınların 1979 iran islam devriminden sonra kendilerine sürekli baskı uygulanarak taktırılan peçe, türban vs gibi kısıtlayıcı parçalarına gösterdikleri başkaldırışın adı.
görsel
https://fbcdn-sphotos-g-a...b30688fa049ec3b5b0b707a09
görsel
https://scontent-b-mxp.xx...fe88d1696&oe=5470E9DE
https://scontent-b-mxp.xx...e0e35117e&oe=545CD6D9
https://fbcdn-sphotos-e-a...2920bf9f841de0fa6b7b8551d

şöyle de bir sayfaları var:https://www.facebook.com/StealthyFreedom

uzay

uzayda Yaşam Hakkında Bilmediğiniz 20 Şey sizin için derlenmiştir.

1. Neredeyse tüm astronotlar, kulaklarından gelen kafa karıştırıcı bilgiler sebebiyle uzay tutması denilen durumu yaşarlar. Bulantının yanında baş ağrısı ve kendi uzuvlarını işaret edememe gibi semptomlar da görülür.

2. Bunlar en az kafa yormanız gereken şeylerdir. Ağırlıksızlık durumunda sıvılar yukarı doğru gider ve burun tıkanıklığı, yüz şişmesi gibi durumlara sebep olur. Kemikler kalsiyum kaybeder, böbrek taşı oluşur, kas atrofisi, bağırsak yavaşlaması ve kalp küçülmesi gibi sorunlar yaşanır.

3. Yer çekiminin olmadığı yerde omurganıza uygulanan baskının azalması, çoğu uzay yolcularının boylarının uzamasını sağlamıştır.

4. Hamilelikleri sırasında fetüslerinin iç kulakları gelişirken uzaya gönderilen laboratuvar fareleri ‘kafası güzel’ yavrular doğuruyor.

5. Uzayda doğum yapan bir insan henüz olmadığından tüm bunlar hayal gücümüze kalmış durumda.

6. 2001’de yapılan bir araştırmaya göre yeryüzünde horlayan astronotlar, uzayda sessizce uyuyor.

7. Günde 16 gün doğumuna şahir olmak, günlük ritimlerini ciddi anlamda bozuyor.

8. Uzay mekiğindeki iş gününün başlamasıyla Houston’daki görev kontrol merkezi, çoğunlukla akıllarında belli bir astronotu bulundurarak uygun bir uyanma müziği seçiyor. Sürekli iş yapmayı gerektiren ve eğlenceye pek vakit ayrılmayan Uluslararası Uzay istasyonları’nda mürettebat alarm ziline uyanıyor.

9. Üzerinizde bir takım yokken uzay vakumuna maruz kalırsanız nefesinizi tutmayın. Ani basınç düşmesi ciğerlerinizin patlamasına sebep olabilir.

10. Ayrıca dilde, burunda ve gözlerde bulunan su da kaynayıp buharlaşabilir. 1965 senesinde bu olay yaşandı. NASA deneyi sırasında bir uzay takımı işlevini yerine getirmeyince teste giden astronot 15 saniye boyunca vakuma maruz kaldı.

11. Ancak Hollywood’da gösterilenin aksine patlamazsınız. Kanda oksijen eksikliği sizi öldürecek olan şeydir. Ancak bu da yaklaşık 2 dakika alır.

12. Richard Branson’ın uzay turizm şirketi Virgin Galactic’in, göğsünde silikon olan kadınları patlayabilir korkusuyla yolculuklara dâhil etmeme olasılığını göz önünde bulundurdukları belirtildi.

13. John Glenn yemeklerini güçlükle yutabiliyordu ancak bunun sebebi yer çekiminin olmaması değildi. ilk astronotlar yarı-sıvı lapa, yemek küpleri ve kuru yemeklerini alüminyum tüplerden yiyorlardı.

14. Bugün astronotlar yemeklerini sıvı biber ve tuzla tatlandırabiliyorlar. Toz baharatsa burnun gıdıklanmasına ve hava deliklerinin tıkanmasına sebep oluyor.

15. Uzay mekiklerindeki ve Uluslararası Uzay istasyonu’ndaki o hava delikleri kayıp eşyaları bir araya getiriyor. Bir yerlere monte edilmeden etrafta uçan her şeyi bu havalandırmalar yutuyor.

16. Mekik konsolu, astronotların tuvalet oturaklarının tam ortasında bulunması gerektiğini öngörür. Mekikte bulunan tuvaletin sahte versiyonuyla da kendilerini nasıl pozisyonlandırmaları gerektiği anlatılır.

17. NASA uzay takımlarının içine bir tuvalet yerleştirmeye çalıştı ancak daha sonra bu uğraşından vazgeçerek herkese lazımlık bezi dağıttı.

18. Uzaydan dönen astronotlar, dünyaya gelişlerinin hemen ardından kolları ve bacaklarını hareket ettirmede zorluk çektiklerini anlattı. Bu yüzden de yere inişe ikinci doğum adı veriliyor.

19. Ancak uzun süreli kozmonotlar, yeryüzündeki yaşama tekrar alışabilmenin en zor tarafının bir şeyleri bıraktığınızda yere düşmeleri olduğunu söylüyor.

20. On sekiz kişi uzay görevleri sırasında öldü, ancak bunların hiçbiri uzayda ölmedi. Ya uzaya gidiyorlardı ya da uzaydan dönüyorlardı.

hayattan öğrenilen en önemli şey

hayatın bir anlamının olmadığı. bunu sadece ona biz anlam yükleyerek gerçekleştiriyoruz.

elektrik kesintisi

bu sabah bilgisayarımın hem power supply hem de anakartımı benden alan hadise. olum gündüzleri sokak lambaları yanıyor siz hangi kafadasınız. ayarınıza sıçayım durduk yere 200 lira masrafa sokarsınız adamı.
tanım: gelişimini tamamlayamamış ülkerin baş belası.

sözlük yazarları insan mı sorunsalı

(bkz: harika yazıyorsun istersen evimde devam edelim mi)

öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

Modern Teoriye göre ( M-teori ) biz 4 boyutlu uzay-zamanda sıkışmış minik canlılarız. Bu 4 boyutlu uzay zamandan kurtuluşumuz yok
1. Boyut = yukarı aşağı
2. Boyut = ileri geri
3. Boyut = sağ ve sol
4. Boyut = zaman.

darwin i anlamak

Varlığımızın bir zamanlar en büyük gizemi olduğu ve çözülemeyeceği inancı Darwin ve Wallace tarafindan yıkıldı. Pek çok insanın bu derin soruya getirilen çözümden haberdar olmaması ve karşı çıkması, bilim çevrelerini her zaman şaşırtmıştır.
Oysa ki, Darwinci dünya görüşünün yalnızca doğru olduğunu değil, varoluşumuzun gizemini çözebilecek, bilinen tek kuram olduğunu biliyoruz. Tek olması, kuramı iki misli daha tatmin edici hale getiriyor. Darwinciliğin yalnızca bu gezegende değil, evrenin yaşam barındırabilecek her yerinde dogru oldugunu savunur bilim çevreleri.
Darwinciliğin savunulmaya, başka bilim dallarındaki yerleşik bazi gerçeklerden daha fazla gereksinimi var. Çoğumuz kuantum kuramını ya da Einstein`ın özel ve genel görelilik kurumlarını anlamayız, ama anlamamamız bu kuramlara karşı çıkmamızı gerektirmez.
Einsteincılığın tersine, Darwincilik konusunda bilgisi olan olmayan ahkâm kesiyor. Sorun ise Jacques Monod`un dedigi gibi, herkes bu kuramı anladığını zannetmesi.
Aslında Darwincilik şaşırtıcı derecede yalın bir kuram, hatta fizik ve matematikle kıyaslandığında çocuksu bir yalınlığı var. Özünde, kalıtsal çeşitliliğin olduğu yerde, gelişigüzel olmayan üreme biçiminin uzun erimli sonuçları olacağını söylüyor. Tabii bu sonuçların birikmesi için yeterli süre var ise.
Sanki insan beyni özel olarak Darwinciliği yanlış anlamak ve inanılmasını güç bulmak için tasarlanmış. Örneğin, sık sık tümüyle raslantı olarak dramatikleştirilen "raslantı" konusunda Darwinciliğe saldıranların büyük bir çoğunluğu bu kuramda gelişigüzel raslantıdan başka birşey olmadığı yolundaki yanlış fikre saldırıyor. ( Hem de müthiş bir hevesle ).
Darwinciliğe inanamaya yargılı olmamızın nedenlerinden biri de, beyinleriminin evrimsel değişime özgü zaman ölçeğinden tümüyle farklı, zaman ölçeklerinde geçen olaylarla uğraşmak üzere yapılanmış olmasıdır.
Saniyeler, dakikalar, yıllar ya da en fazlası birkaç on yıl alan süreçleri anlamak üzere donanmışız. Oysa Darwincilik, tamamlanması yüzbinlerce, milyarlarca yıl sürecek kadar yavaş gerçekleşen birikim süreçlerine ilişkin bir kuramdır.
Beyinlerimizin Darwinciliğe karşı önyargılı olmasının bir nedeni de, yaratıcı tasarımcılar olarak kazandığımız büyük başarıdan kaynaklanıyor. Dünyamız mühendislik ve sanat ürünleriyle dolu. Karmaşık zarafetin önceden planlanmış, sanatsal bir tasarımın göstergesi olmasına alışmışız.
Bu, büyük olasılıkla, bir tür doğa üstü Tanrı`ya inanmamızın en güçlü sebebi. Darwin ve Wallace tüm sezgilerine karşın, ilksel yalınlıktan karmaşık tasarımın ortaya çıkışını açıklayacak Tanrı haricinde başka bir yol olduğunu ( ve çok daha mantıklı bir yol olduğunu ) büyük bir cesaret örneği göstererek bizlere gösterdiler.
Öylesine büyük bir sıçrama ki bu, günümüzde birçok insan bu adımı atmaya cesaret edemiyor. Hawking'in dediği gibi, biz sıradan ortalama bir yıldızı olan ufak bir gezegende ki gelişmiş maymun türleriyiz. Ancak evreni anlayabiliyoruz. işte bu bizi çok özel kılıyor.
Kaynak : Kör Saatçi (Richard Dawkins)

marie curie

sadece kadınların değil erkeklerin de idol olarak seçmesi gereken büyük şahsiyet.
http://imgim.com/3755inciv6236429.jpg

habertürk

Richard Dawkins'in, Down Sendromlu bebekler için kürtajı savunarak sarf ettiği;
"Down Sendromlu bebek için hayat acımasızdır. Kürtaj her turlu olmalıdır. Sakat bir çocuğun hiç doğmaması 2 taraf içinde büyük bir telafidir." Sözlerini;
"Down Sendromlu bebeği doğurmak ahlaksızlıktır, Down sendromlu bebekler ölmeli. "
diye Türkçeye çeviren bu kuruluşu cahilliğinden ve fırsatçılığından ötürü yaşamın kökeni ailesi olarak lanetlenmeli.

öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

Saygın bir firmada yönetim işe girmek isteyenlere bir soru sormuş ve soruya en uygun cevabı veren kişiyi işe almışlar. Bu soruda doğru veya yanlış cevap diye bir şey yok sadece düşünce sistemi önemli.
Soru şu:
Karanlık yağmurlu bir gece yağmur yağıyor fırtına var gök gürlüyor ve siz sabaha karşı 02.00' de tek başınıza ıssız bir yolda araba ile gitmektesiniz. Arabanız iki kişilik. Biraz ilerde otobüs durağında 3 kişi bekliyor.
Birincisi bir doktor sizi daha önce geçirdiğiniz kalp krizinden kurtarmış.
ikinci kişi çok yaşlı ve hasta neredeyse ölmek üzere olan birisi. Üçüncüsü hayatinizin rüyası her zaman tanışmak için can attığınız birisi.
Hava gittikçe kötüleşiyor ve arabanızda sadece bir kişiye yer var.
Böyle bir durumda ne yapardınız?
Soruyu iyice düşünün ve en iyi cevabı verin.
(cevap vermeden alt bölümlere geçmeyin.)
Görüşmecilerden bazılarının cevabı şöyle olmuş:
A. Hasta adamı en yakın hastaneye götürürdüm
B. Doktor daha önce hayatımı kurtardığına göre onu alırdım
C. Manen düşünürsem tabi ki hasta adamı alırdım fakat kendi geleceğim ve hayatım için her zaman tanışmak istediğim hayatımın rüyasını alırdım.
Burada doğru veya yanlış cevap diye bir şey yok sadece her bir kişinin durumu algılayışı ve ele alisi var
Bu görüşmede cevapların % 90' i "yaşlı adamı alırdım" olmuş olmuş; ama sadece bir kişiyi işe almışlar.
O kişinin cevabı acaba nasılmış?
(Biraz düşünün ve sonra aşağısını okuyun.)
rabadan inip anahtarı doktora veririm doktor benim hayatımı kurtardığı gibi yaşlı kişiyi de hastaneye yetiştirip iyileştirebilir.
Böylece ben de hayatımın insanıyla otobüs durağında baş başa kalıp onu tanıma fırsatını elde edebilirim.
Bu cevapla o kişi hemen işe alınmış.
insanoğlu tabii olarak bencildir bütün verilen diğer cevaplarda kimse arabasını vermeyi akıl edememiş

andrey cikatilo

Ukrayna doğumlu Sovyet seri katil. 1978-1990 yılları arasında 53 kesinleşen cinayet işlemiştir. Ekim 1992'de 52 kişiyi öldürmekten suçlu bulunmuş (kendi itirafına göre 56 cinayet teşebbüsünde bulunmuş ve bunların 53'ü cinayetle sonuçlanmıştı) ve 14 Şubat 1994'te kafasına kurşun sıkılarak infaz edilmiştir.

tulpar

Başkurt inançlarına göre Tulpar'ın kanatlarını kimse göremez. Tulpar kanatlarını sadece karanlıkta, büyük engelleri veya mesafeleri aşarken açar. Eğer biri Tulpar'ın kanatları görürse, Tulpar'ın kaybolacağına inanılır.

çocuk yetiştirmek

daha iyi bir birey ve doğrudan olarak daha modern bir toplum oluşturmak için dikkate alınması gereken birkaç basit kuralları vardır.

1. Başarıyla sonuçlanmasa bile çabaları takdir edilmelidir. Bir çocuğun anne-babası tarafından, "Öğrenmeye çalışmandan gurur duyuyorum", "iyi çalışman beni mutlu ediyor" gibi sözlerle yüreklendirilmesi, çocuğun daha çok çaba harcaması için onu motive edecek, mücadele gücünü geliştirecektir.

2. Ailedeki tüm bireylerin, kişisel sorunlarını, aile içi sorunlarını, başlarına gelen iyi-kötü olayları, anne babayı ve onu sevindiren ve üzen olayları konuşup paylaşabildiği düzenli toplantılar yapılmalıdır. Bu toplantılar aile içi uyumu ve huzurlu birlikteliği geliştirecektir.

3. Sosyal muhakemesini geliştirmek için sorunu onun adına çözülmemeli, çözüm bulmasına yardımcı olunmalı, alternatifler üzerine düşünmesi sağlanmalıdır.

4. Her çocuk diğerlerinden farklıdır. Aklınızdaki tek soru, "Çocuğum için en iyisi hangisi?" olmalı. Yanıt size ve ailenize has olacaktır. içgüdülerinize güvenin.

5. Çocuğun özellikle iyi olduğu konularda başka bir çocuğa yardımcı olması için öğretmeniyle görüşülmelidir. iyi bildiği bir şeyi bir başkasına anlatabilecek konumda olmak, çocuğun başkalarıyla konuşma becerisini arttıracaktır.

6. Çocuğun mümkün olduğu kadar farklı sosyal ortamlarda bulunması sağlanmalı, değişik insanları, çevreleri ve ortamları tanıması için fırsat verilmelidir.

7. Çocuğunuza davranış eğitimi verirken olumlu yaklaşımları kullanarak istediğiniz davranışların oturmasına çalışın. Çocuğunuzun iyi davranışlarını hemen taltif edin. Ceza yöntemine ise başka hiçbir şey işe yaramayıp, çok çaresiz kaldığınızda başvurun.

8. "Poposuna bir şaplak" bile olsa, kesinlikle çocuğunuza vurmayın.

9. Öfkelenen bir çocuğu sakinleştirmek için en iyi yol, dikkatini başka bir yöne çekmek. Kendini aynada izlemesini sağlayın.

10. Çocuğun; duygu, düşünce ve inançlarını; açık dürüst ve başkalarının haklarını ihlal etmeden, karşısındaki kişiyi aşağılamadan, incitmeden ve ezmeye çalışmadan ifade etmesi sağlanmalıdır.

kayra han

türk mitolojisi'nde Tanrıların en büyüğü ve en önemlisidir. Her şeyin yaratıcısıdır. Mutlak üstünlüğü vardır. Göğün 17. katında oturur. Diğer Tanrıları da o yaratmıştır. Bu anlamda diğer Tanrıların kendisiyle kıyaslandığında, emirlerini yerine getiren veya verdiği görevleri yineleyen birer melek konumunda olduğu yaklaşımı yanlış olmayacaktır. Ancak islam öncesi Türk kültüründe melek veya benzeri bir kavram yer almadığı için bu sonuca yalnızca kıyaslama neticesinde ulaşılabilir. Evrenin yazgısını belirler. iyilik yönü ağır basar. Yeryüzünü yarattıktan sonra dokuz dallı bir ağaç (çam veya kayın) dikmiştir. Bu ağaç yerle göğü birbirine bağlayan yaşam ağacı “Uluğ Kayın”dır. insanların atası olan dokuz kişi bu ağacın dallarından türemiş ve dokuz boy (dokuz ırk) bu kişilerin soyundan ortaya çıkmıştır.

ted bundy

1974 - 1978 yılları arasında, ABD'nin çeşitli yerlerinde çok sayıda genç kadını öldürmüştür. Kurbanlarının kesin sayısı bilinmeyen Bundy, on yılı aşkın inkâr süreci sonunda, otuzdan fazla cinayet işlediğini itiraf etmiştir. Bundy, sıklıkla Amerikan seri katillerinin öncül örneği olarak kabul edilir. Gerçekten de seri katil terimi ilk defa onu tanımlamak için ortaya atılmıştır.

Bundy'nin bir sosyopat olduğu düşünülmektedir. işlediği vahşi cinayetlere rağmen eğitimli, yakışıklı ve kibar bir genç adam olarak tanımlanır. Kurbanlarını genelde sopayla döverek, bazen de boğarak öldürmüştür. Kurbanlarının çoğuna tecavüz ettiğine ve ayrıca, öldürdükten sonra da tecavüz edip, bedenlerini kestiğine inanılmaktadır.

youtube videolarını gif e dönüştürmek

şu internet sitesi ile çok kolay hale gelen pratik bir olay. işe yarar bir aparat. yalnızca linki yapıştır ve gerisi size çalışıyor.
http://www.gifyoutube.com

arayış içinde olmak

er insan kendine sormalı: Doğduğumdan beri bana belletilen doğrulara mı inanıyorum hala, yoksa bunları sorgulayabildim mi? Fikrimi savunurken veya hayatımı yaşarken kendi gücüme mi güveniyorum yalnızca, yoksa sırtımı başka bir güce (devlete, dine, çoğunluğa v.b.) mi dayıyorum?

Dikkat ediniz; sağcı dediğimiz tip, çocukluğunda öğrendiği herşeyi genellikle körü körüne savunan bir tiptir. Otoriteye bağlılıktan kaderciliğe, dinsel dogmalardan genel ahlaka, çoğunlukla birlikte hareket etmekten suyun aktığı yöne gitmeye, tarih algısından kimliklere dek çocukluğunda ona ne öğretilmişse gözü kapalı onları savunur.

Sağcı dediğimiz tipin bir başka ayırt edici yanı da daima sırtını başka bir güce dayamasıdır. Bazen reisine, bazen polisine, bazen pipisine, bazen toplum çoğunluğuna, bazen genel ahlak ve namusa, bazen dine dayarlar sırtlarını. Kendilerine ve kendi fikirlerine güvenleri yoktur. Bu yüzden, en yalnız başlarına göründüklerinde bile arkaları kalabalıktır aslında. Onlar, doğrunun zaten bulunduğunu ve çoğunluğun bunu bildiğini varsayar ve sadece inanır, itaat ederler.

Şu hayatta öğrendiğim bir şey varsa doğrunun ne olduğunun asla tam olarak bilinemeyeceği. önemli olanın doğruya dönük arayışımız olduğudur. Arayışını bitirip mutlak doğruya ulaştığını sanan çıldırıyor. Yobazlık ve acımasızlık o noktada başlıyor işte. Bir cehennem kuruyor ve kendi doğrunu kabul etmeyeni orada sonsuz bir kibirle yakmaya başlıyorsun. Sadece din konusunda değil, örneğin sosyalizm için bile bu böyle.

Mutlak doğru'nun ne olduğunu bildiğine inanıyorsan her türlü kötülüğe bulaşabilirsin. Bu yüzden, esas önemli olan arayışın kendisidir. Bırak teoride bir yerlerin de ucu açık kalsın, zararı yok. Aramaya devam ettikçe zihnimiz açık olur ve gelişir. Bulmak değil aramak önemlidir. Zira herşeyin değiştiği ve hareketin hiç durmadığı bir dünyada aradığını zaten hiçbir zaman bulamazsın. Buldukların da değişir...

Mutlak doğruya sahip olduklarına inananlar siyaset de yapamazlar. Siyaset, farklılıkların müzakeresi değil midir biraz da? Sen hayatın anlamını çözmüşsen neyi müzakere edeceksin ki? Kendi doğrunu herkese dayatma derdine dönüşür tüm çaban. Sonu totaliter bir baskı rejimidir. Mutlak Doğrunun olduğu yerde, ona uyanın ulaşacağı bir cennet tasviri de olur. O cennete varıldığında yaşanacak ilk duygu ise kuşkusuz büyük bir hayal kırıklığı olacaktır.

Stalin'in de bir 'cenneti' vardı. Üretici güçler iyice gelişecek ve sonunda tarihin ilerlemesi komünizme varacaktı. Bunu bir tür hedef gibi algılamıştı. O hedefe nasıl varılacağını da resmi ve mutlak doğru bir teoriyle ilan etmişti. Karşı çıkanları ezip geçti. Oportünistler, hainler, ajanlar, postmodernler, anarşistler, liberaller v.b. tonla suçlama havada uçuştu. Sonunda ne kaldı geriye? Bana cennetini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.

Farklı dinsel cennetler de böyle tarif edilmez mi? Sanki bir çeşit kadın kataloğu. inci gibi siyah gözler, tomurcuklanmış memeler, yenilenen bekaretler... Daima eşlerine aşık, ondan başkasını görmeyen, sahip olmak için çaba gerektirmeyen sunulmuş kadınlar... Kendine güveni olmayan, insanı mülk edinme hırsıyla yaşamış, kimseyle duygusal olarak ilişkilenemeyen, bu yüzden duyguları da körelmiş, kadını tahakküm etmekte erotik bir haz bulan, annesiz oğlanlar için harika bir tarif! Kendi cennetini, mülk edindiği kadının cehennemi üzerine bina eden bir vicdansızlık abidesi değil mi bu?

Mutlak Doğru'yu açlıkla isteyip arayışın kendisini tehdit gibi algılayanların patolojik bir karakter yapısına sahip olmaları sık rastlanan bir durumdur. Böylelerinin cenneti bile sakattır

Mutlak Doğru yoktur. Hakikate ilişkin bitmeyen bir arayış vardır. Güzel olan da budur zaten.

evrim teorisini reddedenlere sorulması gerekenler

evrimin teorisini doğrudan reddeden ve sadece aidiyet duygusuyla inanan insanlara yöneltilip üzerinde uzun uzadıya düşünmeleri gereken büyük bir konudur. tüm bilgiler bilimin hipotezleri ve deneyleriyle örtüşmektedir. ha şimdi hiç başlamadan madem evrim var neden hala o zaman teori diyorsan bildiğinin sadece lisede sana anlattıklarıyla kaldıkları açıktır. sana bilimde teori nasıl işler onu öğrenmeni tavsiye ediyorum. bilimde teorilerin bir altyapısı ve kanıtları vardır. unutmadan yerçekimi kanununun da teorileri vardır.

evrime karşı çıkanlar bu sorulara yanıt versinler. yaratılış teorinizle bunları açıklayın bakalım... madem "evrim yok, tüm canlıları allah şimdiki halleri ile yarattı" diyorsunuz, buyrun size sorular, istediğinizden başlayın, kopya çekmek serbest.

1. allah neden bunca zaman bekledi?
sizce allah, evren'i 13.7 milyar yıl önce [1], dünya'yı 4.55 milyar yıl önce[2][3] ve dünya'daki yaşamı 3.7 milyar yıl önce [4] yaratıp bizi bu dünyaya koymak için neden bu kadar bekledi? allah'ın alemleri onun nuru için yarattığı son peygamber muhammed dünya'ya 1400 yıl önce geldi.

1400 yıl... yani evren yaratıldığından beri geçen sürenin %0,00001'i. yani on milyonda biri...

insanların ataları afrika'da taş araç gereç yapmaya 400.000 yıl önce başladı.[5][6] insanlık tarihine 400.000 yıl desek allah habibi muhammed'ini son %0.35'lik süre içinde göndermiş oluyor.

2. allah oksijen yaratamıyor mu?
allah insanların ve diğer oksijen solunumu yapan canlıların yaşabilmesi için atmosferi neden peşinen oksijenli olarak yaratmadı da siyanobakteriler ve mavi-yeşil algler gibi fotosentetik canlılara ürettirdi?[7] allah direk oksijen yaratamıyor mu? bizi çamurdan yaratan allah'ın, ol deyince alemleri yaratan allah'ın oksijene mi gücü yetmiyor?

3. allah canlıları neden basitten gelişmişe göre yaratıyor?
allah neden;
4 milyar yıl önce prokaryotları,
3 milyar yıl önce fotosentez yapan bakterileri
2 milyar yıl önce ökaryotları,
1 milyar yıl önce çok hücrelileri,
600 milyon yıl önce basit hayvanları,
570 milyon yıl önce artropodları (böcek, örümcekler ve kabukluların ataları)
550 milyon yıl önce gelişmiş hayvanları
500 milyon yıl önce balık ve ilkel amfibileri
475 milyon yıl önce kara bitkilerini,
400 milyon yıl önce böcekleri ve tohumu bitkileri,
360 milyon yıl önce amfibileri,
300 milyon yıl önce sürüngenleri,
200 milyon yıl önce memelileri,
150 milyon yıl önce kuşları,
130 milyon yıl önce çiçekli bitkileri,
2.5 milyon yıl önce insan benzer ilk canlıları,
200,000 bin yıl önce günümüzdeki insana çok benzeyen canlıları yarattı?[8]

allah neden bu sırayı takip etti? canlıların dna'larına baktığımızda bu sırayı yine görüyoruz. yani fosil kayıtları ile genetik veriler %100 uyumlu. allah bizi yaratmak için neden ilkel canlılara ihtiyaç duydu? biz irem bağında topraktan yaratılmamış mıydık?

neden kertenkelenin geni aynen bende de var? neden pirinçle hatta bakteri ile bile ortak gene sahibiz? biz dünya'da yaratılmadığımıza göre bizim biyokimyamız neden tüm canlıları ile aynı prensiplere dayanıyor? genetik materyal aynı, enerji sistemleri aynı.... mesela atp evrensel enerji molekülü... ama neden?

neden yunusun yüzgeci, kablumbağanın ayağı ve insanın eli aynı kemik diziliminde?

neden allah bizi ahseni takvim yaratmış da, bonoboları, şempanzeleri, gorilleri, maymunları bize bu derece benzer yapmış? bu hayvanlar neden bu derece bize benziyor? genetiğin %99 felan demeyeceğim... öyle ama şimdilik bir kenara bırakalım... hiç şempanze eli tuttunuz mu? allah'ın derdi neydi de cennete yarattığı insan ve dünyada yarattığı hayvan bu derece benziyor? allah tasarım kabızı mı? yoksa evrimi düşünüp kendini inkar edelim de cehenneme düşelim mi istiyor?

4. allah neden yok edeceği türleri yarattı?
diyelim ki önceki sorulara ?allah'ın dünyayı yaratma tarzı böyle, o canlılar vesile olmuş? deyip kıvırdınız. peki allah mesosaurus gibi canlıları neden yarattı? [9]

mesosaurus denize dönmüş bir sürüngendir. allah bu hayvanı yaratmış ve sanırım insanların imtihanında gereksiz görüp sonradan yoketmiştir.

bu canlı gibi milyonlarca türün nesli tükenmiş. allah 3.7 milyar yıldır yarattığı canlı türlerinin %99'unun yokolup gitmesine neden izin verdi? ya da neden yarattı?

5. allah neanderthallerden neden vazgeçti?
bize çok benzeyen, bizim gibi akıllı olan, alet yapan, resim çizen, yaralanmış yakınlarına bakan ve iyileştiren neanderthaller vardı, ama 25,000 bin yıl önce allah galiba sahneyi bize bırakmak istedi ve onları öldürdü. [8] neden? allah zavallı neanderthal kardeşlerimizden ne istedi? onların insan ile aynı tür olmadıklarını çok iyi biliyoruz [10], ama o dönemde yaşayan insanlar gibi akıllı olduklarını hatta konuşabildikleri söyleniyor [11]. acaba allah bizi adem ile havva'dan neanderthalleri de başka bir atadan mı yarattı? onlar da cennette mi yaratıldılar? onlarda yasak ağaç yüzünden mi cennetten atıldılar?

6. allah düzgün çalışan bir dna kopyalama sistemi yapamaz mı?
canlıların genetik materyalı rna yada dna'dır. örneğin bizde dna var. bu dna her hücre bölünmesinde kopyalanır. işte bu kopyalamayı en düzgün yapan enzim bile her kopya da 3'ten fazla hata yapar.[12] bazen iyice saçmalar. bizdeki yine iyi, sağlama mekanizması felan var, bazılarındaki büsbütün paspal. [13] allah evrimleşelim diye bile bile hata yapan bir kopyalama mekanizması mı gelişirmiş?

7. allah bizi kurda kuşa yem olalım diye mi yarattı?
allah'ın bizim için imtihan alanı olarak yarattığı dünya'da neden bize rahat yok? bakterisi, virüsü, asalak kurdu, sivrisineği, timsahı, köpekbalığı hepsi peşimizde... bu nasıl imtihan alanı? nefsimizle mi uğraşacağız yoksa bu çakallara yem olmayalım diye mi uğraşacağız? köpekbalığından kaçtık diyelim, girmedik alanına, hiç bulaşmadık, ama virüsler heryıl değişip saldırıyor ve can alıyor. bazılarının hiçbir kurtuluşu yok. kesin ölüm... bu ne? allah dalga mı geçiyor?

8. allah düzgün bir dünya yaratamıyor mu?
- yer sallanır durur; deprem olur...
- kocaman dalgalar gelir; yüzbinleri yutar...
- güneş her saniye yüklü parçacık gönderir; kanser yapar...
- şimşek düşer; ormanları yakar... hatta insanların bile tepesine düşer bazen...
- kara kış olur; öldürür... yazın ateş olur; yine öldürür...
- yanardağ patlar, hem yakar hem zehirler...
- göktaşı düşer, toplu katliam yapar, milyarları yok eder.
- iklim 10.000 yılda bir takla atar...
- vs. vs.

dünya'nın derdi bitmez... bu ne biçim imtihan alanı? bu saydıklarımla baş etmenin yolu yok ki... şimdi siz "aklını kullan, bilimle uğraş, teknoloji geliştir" diyeceksiniz... bilimle uğraşanlar da allah yok diyor. bu nasıl iş?

bin tane daha soru yazarım... neden alkol aldığımızda önce dengemizi yitiriyoruz, aşırı alkol aldığımızda solunumuz bloke oluyor? bu anlayana güzel bir soru aslında... sinir sisteminin kökenini gösterir alkole tepki basamakları... ya da neden uyuyoruz ve neden çoğumuz gece uyuyoruz? bu da sinir ve hormon sistemimizin evrimi konusunda ipuçları verir...

ama siz bunlarla bir başlayın bakalım... gerisini sorarım bunlardaki performansınıza göre...

saygılar, sevgiler
bilgehan bengi'nin bu yazıda emeği büyüktür.

kaynaklar:
[1] http://map.gsfc.nasa.gov/news/
[2] http://sp.lyellcollection...ontent/abstract/190/1/205
[3] http://www.talkorigins.or...aqs/faq-age-of-earth.html
[4] http://www.ucmp.berkeley....xhibits/historyoflife.php
[5] http://en.wikipedia.org/wiki/acheulean
[6] http://en.wikipedia.org/wiki/archaic_homo_sapiens
[7] http://en.wikipedia.org/wiki/paleoatmosphere
[8] http://en.wikipedia.org/wiki/timeline_of_evolution
[9] http://en.wikipedia.org/wiki/mesosaurus
[10] http://en.wikipedia.org/wiki/neanderthal
[11] http://en.wikipedia.org/wiki/origin_of_language
[12] http://en.wikipedia.org/wiki/dna_replication
[13] http://en.wikipedia.org/wiki/rna_virus